30 Kasım 2009 Pazartesi

Dere tepe düz gittim

Yine bir uzun zamandir yazamadim cümlesiyle baslamak zorunda kaliyorum. 3 hafta süren gezi süresince yazmaya pek firsatim olamamisti zaten. Okulun ilk gezisi 19 Ekim-6 Kasim arasindaydi. Bu gezide New York, Washington, Norfolk, Orlando, Ottawa, Montreal, Paris, Bruksel ve Kiev'e gittim. New york gerçekten güzel bir sehir, sadece gezmek için bir daha gitmek isterim, firsat olursa.

Pek belli olmuyor ama arkada Özgürlük Heykeli var.

Washington tipik bir başkent, aslında biraz doğu tarafı farklıymış, suç oranları falan yüksekçeymiş ama fazla gezecek zaman da olmadı. Norfolk da, okyanusu görmek güzeldi, ama fırtına vardı, yüzmek istiyordum aslında ama sadece ayaklarımı sokmakla yetindim mecburen.

(Okyanusa bakarken, sanatsal fotoğraf çekesi geliyor insanın)

Orlanda ise tamamen yapay bir şehir, disneyland falan orada, onun dışında yine bir kaç farklı eğlence parkı da bulunuyor. Roller coastera binmek güzeldi, 3 dakika kadar sürdü ama 2 saat içinde istediğin kadar binebiliyorsun. Orlando'da Cirque de Soleil gösterisi çok güzeldi. Sirk ve tiyatronun karışımı gibi tarif edilebilir. Daha önce defalarca gitmiş birinin tavsiyesine uyup gittim, hakikaten bir 3-5 defa daha seyredilecek bir gösteriydi.

Bindiğimiz roller coaster'ın girişi.



Cape Canevaral'a da gittik bu arada, ama Ares'in atılışını göremedik, hava şartları yüzünden ertelendi.


Sonra Kanada'ya geçtik, Ottawa gerçekten güzel bir şehirdi, en çok eğlendiğim şehir oldu, havanın çok soğuk olmasına rağmen. Kısa bir Montreal gününden sonra ise Paris'e geçtik. Burada ilk defa Jet Lag neymiş onu da öğrenmiş oldum, daha önce bu tarz uzun yolculuklarım olmuştu ama bu sefer ki çok farklıydı. Özellikle bir defa uyuyup kalktıktan sonra, insan hangi zamanda olduğunu anlamakta çok güçlük çekiyormuş. Paris her zamanki gibi güzeldi, bu sefer biraz Fransızca öğrenmenin de yararını gördüm aslında, bir kaç cümle de olsa Fransızca konustuğunuz zaman, Fransızların tepkisi daha farklı oluyor, hiç fransızca konusmadan ingilizce konusursan hiç yardımcı olmuyorlar gibi ama o bir kaç cümleden sonra Türkçe bile konuşabilirler gibi geldi bana.



Brüksel de biralar gerçekten güzeldi, söylendiği kadar varmış, ayrıca mussels in Brussels lafını da ilk defa duymakla birlikte, doğruluğunu da test ettim, mutlaka denemek lazım midyeyi bir de Brüksel usulü.




Ve sonra Kiev, bilim kurgu filminde gibi hissettirdi, insanların nerdeyse tamamı maskeyle dolaşıyordu, domuz gribi vakalarının artması nedeniyle. Fakir ama gururlu bir şehirdi Kiev herşeye rağmen. 18 günlük geziyi böyle kısaca özetledim belki ama sonuçta güzel bir geziydi, boş zaman da bulabilmek güzeldi.




Roma'ya döndükten sonradan bugüne kadar geçen zaman ise, okulun en zor 3 haftasıydı. Ben üniversitede bile bu kadar çok zorlandığımı nadiren hatırlıyorum, sunumlar, makaleler, projeler birbiri ardına idi. Bugün itibarıyla çoğunluğu bitti, tek bir makalemiz kaldı komitece hazırlayacağımız artık. Çarşamba günü ise 2. geziye başlayacağız, Arnavutluk, Yunanistan, Almanya, İspanya, İngiltere, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri var bu sefer programda. Daha az sürecek bu gezi ama gezi programı bu sefer iyice sıkışık, bu sefer daha yorucu olacak gibi gözüküyor.

Daha yazacak çok şey var aslında, bir sürü not birikti, aklıma gelen şeyleri not almaya çalışıyorum bol bol, bir de böyle bir alışkanlık kazandım sanırım burada.